Av. Enes ALİŞ, LL.M.

I.                   İŞ SAĞLIĞI ve GÜVENLİĞİ

A.    Tarihsel Gelişimi

1.      Dünyada

İş sağlığı ve güvenliğine duyulan ihtiyaç insanlık tarihi kadar eskiye dayanmaktadır[1]. Eski Mısır’da M.Ö. 2600’lü yılların ortalarında insanların yaptığı iş ile yaşadıkları sağlık problemleri arasındaki ilişkiye değinen ilk kişi mimar, mühendis, rahip ve hekim olan İmhotep olmuştur. İmhotep piramitlerin yapımı sırasında meydana gelen kazalardan çok sayıda kişinin öldüğü ve çalışanlarda sıklıkla bel sorunları görüldüğü yönünde tespitlerde bulunmuştur[2]. İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili ilk düzenlemeler M.Ö. 2000’lerde Hammurabi Kanunlarıyla başlamıştır. İlk düzenlemeler özellikle inşaat işlerinde yaşanan kazalardan işvereni sorumlu tutmuştur[3].

Antik Yunan’da modern tıbbın babası olarak anılan Hipokrat (M.Ö. 460-370) ‘’Corpus Hippocraticum’’(Hipokratın Toplu Yapıtları) adlı kitapta ilk defa meslek hastalığına sebep olabilecek maddelerin varlığından söz etmiştir. Romalı Plinius (M.S. 23-79) insanlık tarihinin ilk ansiklopedisi sayılan ‘’Doğa Tarihi’’ (Naturalis Historia) isimli yapıtında tozlu yerlerde çalışmanın riskleri, kurşun ve kükürdün zehirli etkilerini belirlemiş ve kişisel korunma aracı kabul edilen deri maskeler icat etmiştir[4]. M.S. 2. yüzyılda, Yunanlı doktor Galen, kurşun zehirlenmelerinin patolojisini ve bakır ocaklarındaki asit buharlarının zararlarını incelemiştir. Ortaçağda bilimle birlikte bu çalışmalar da durmuş, Rönesans ile yine meslek hastalıkları ile ilgili çalışmalar devam etmiştir[5].

Bugünkü anlamda iş sağlığı ve güvenliği kavramının ortaya çıkmasında en önemli etken sanayi devrimi olmuştur. 18. yüzyılın sonlarında buhar makinelerinin keşfi ile fabrikalar kurulmaya başlanmış ve sanayi bölgeleri kırsal kesimden bolca göç almıştır. Yoğun göç sağlıksız koşullarda barınmayı beraberinde getirmiş ve kötü koşullar, yetersiz beslenme, uzun süre çalışma ve aşırı yorgunluk ile olumsuz çevre koşullarının bir araya gelmesi salgın hastalıkları, çalışanların sağlıklarının bozulmasını, sakatlıkları ve ölümleri kaçınılmaz kılmıştır. Bu süreç iş sağlığı ve güvenliği sorunlarının toplumsal bir sorun olarak insanların ilgisini çekmiştir[6].

İş sağlığı ve güvenliği konusunda ilk yasal düzenlemeler İngiltere’de gerçekleştirilmiştir. Percival Pott’un baca temizleyicilerinin kanser hastalığına yakalanmaları üzerine yapmış olduğu çalışmalar sonucu, İngiliz Parlamentosu’nun 1788’de Baca Temizleyicileri Yasası’nın çıkarılması ile başlayan süreç[7], bunu takiben 1802 yılında yürürlüğe giren ‘’Çırakların Sağılığı ve Morali Kanunu’’ ile çocukların ağır koşullar altında çalıştırılması engellenmek istenilmiş, 1833 yılında kabul edilen ‘’Fabrikalar Kanunu’’ ile çalışma süresi 10 saate indirilmiş, dokuz yaşın altındaki çocukların çalıştırılmaları, on sekiz yaşın altındaki çocukların ise gece döneminde çalıştırılmaları yasaklanmış ve fabrikaların denetimi için müfettiş görevlendirilmesi düzenlenmiştir[8]. 1842’de ise kadın ve çocukların madenlerde çalıştırılmasına yasak getirilmiş; 1844 yılında fabrikalarda işyeri hekimi çalıştırma zorunluluğu öngörülmüştür[9].

İngiltere’de yaşanan gelişmelerden etkilenen pek çok ülke iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin düzenlemeler yapmıştır. Almanya’da 1849, İsviçre’de 1840, Fransa’da 1841 ve ABD’de 1877 yılında iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin kanunlar yürürlüğe girmiştir[10].

İş sağlığı ve güvenliği hukukunun gelişiminde ulusal düzeyde düzenlemelerin yanı sıra uluslararası kuruluşların çalışmaları da önemli rol oynamıştır. 1919 yılında kurulan Uluslararası Çalışma Örgütü (International Labour Organization – ILO), 1946 yılında kurulan Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organization – WHO), ve Avrupa Komisyonu İş Sağlığı ve Güvenliği Ajansı (European Agency for Safety and Health at Work – OSHA) iş sağlığı ve güvenliğinin gelişiminde önemli bir yere sahiptir[11].

2.      Türkiye’de

Sanayileşmenin henüz olmadığı ve üretimin zanaatkârlar marifetiyle gerçekleştirildiği Tanzimat’tan önceki dönemde, çalışma hayatını düzenleyen kurallar önemli ölçüde dini esaslara dayalı meslek örgütü olan ‘’esnaf zaviyeleri’’ tarafından konulmuştur[12]. Zamanla önemini kaybeden zaviyelerin yerini loncalar almıştır. Bu dönemde üretim teknolojisinin basit nitelikte olması, çalışan, işyeri ve işveren sayısının azlığı nedenleriyle iş kazaları ve meslek hastalıklarının çokluğundan söz edilememektedir[13]. Bu nedenle iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin düzenlemelere de gerek duyulmamıştır.

Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk sosyal güvenlik ile ilk iş sağlığı ve güvenliği uygulamaları Orta Sandığı/Teavün Sandığı ile başlamıştır. Lonca teşkilatlarının üyeleri arasında yardımlaşmalarını sağlayan ve çeşitli nedenlerle çalışamayan üyelerine yardımların yapılmasını esas alan bu uygulamalar Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki ilk sağlığı ve güvenliği uygulamaları olarak kabul edilmektedir[14].

İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin olarak Osmanlı döneminde hukuki düzenleme ilk olarak 1863 tarihli Mevaddı Medeniyyiye Dair Nizamname ve 1865 tarihli Dilaverpaşa Nizamnamesi ile gerçekleşmiştir. Bu nizamnamelerde daha çok kömür ocaklarında çalışan işçilerin çalışma, dinlenme süreleri ile kazaya maruz kalan işçilerin ne şekilde tedavi edileceği hususunda bir takım düzenlemeler getirilmiştir[15].

Osmanlı döneminde ve günümüz iş sağlığı ve güvenliği anlayışına göre düzenlenen hukuki belge olarak 1869 tarihli Maadin Nizamnamesi karşımıza çıkmaktadır. Düzenleme bugünkü iş sağlığı ve güvenliği organizasyonu içinde bulunan teknik elemanlar olan mühendislere, madenlerde iş sağlığı ve iş güvenliğine tehlikeye sokacak tehlikeleri tespit etme, buna göre önlemler alma ve bunlarla ilgili durumu işverene bildirme gibi yükümlülükler getirilmiştir. Ayrıca işverenlere organizasyon yükümlülüğü olarak madenlerde eczane ve hekim bulundurma yükümlülüğünün getirilmesi bugünkü anlamda iş sağlığı ve iş güvenliği kurulu kurma ve işyeri hekimi bulundurma yükümlülüklerine benzer ilerici düzenlemelerdir. Nizamname içindeki önemli bir düzenleme de tazminat hukukuna ilişkindir. Buna göre iş kazası geçiren işçiye veya ölmüşse ailesine işveren tarafından tazminat ödeme yükümlülüğü getirilmiştir[16].

Türk İş Hukuku açısından önemli düzenlemelerden birisi de Mecelle’dir. 1876 yılında tamamlanan ve Türkiye’nin ilk Medeni Kanunu olma özelliği olan Mecelle iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili kabul edilebilecek hükümler de içermektedir. Mecelle’de işçinin işveren nezdinde bir emanet olduğu esasını yer almaktadır (m.600). İşveren tarafından kusurlu olarak işçiye zarar vermesi durumunda işverene bu zararı tazmin etme yükümlülüğü getirilmiş, işçinin iş görme borcunu yerine getirmek için hazır olmasına rağmen çalıştırılmaması halinde ücrete hak kazanacağı ve ücrete hak kazanacağı ve ücretin ayni olarak ödenemeyeceği öngörülmüştür[17].

Kurtuluş Savaşı yıllarında TBMM Hükümeti döneminde de iş sağlığı ve güvenliği alanında önemli adımlar atılmıştır. 10.09.1921 tarihinde ‘’Ereğli Havzai Fahmiyesi Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanun’’ çıkarılmıştır. Bu kanun ile madenlerde on sekiz yaşından küçüklerin çalıştırılması yasaklanmış, günlük çalışma süresi sekiz saat ile sınırlandırılmış, sekiz saati aşan çalışmalarda iki kat ücret ödenmesi öngörülmüştür. Ayrıca iş kazası halinde ücretsiz tedavi edilmelerinin sağlanması, işyerlerinde hastane, eczane ve hekim bulundurulması, iş kazasına bağlı ölümlerde ölenlerin mirasçılarının işverene karşı tazminat davası açabilecekleri, kusurlu bulunması halinde işverenin para cezası da ödeyeceği Kanunun bazı hükümlerine örnektir[18].

İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili yasal mevzuatın alt yapısı 1923 yılında İzmir’de gerçekleştirilen 1. İktisat Kongresiyle olmuştur. Cumhuriyetin ilanından sonra ilk yasal düzenleme 1924 yılında 394 sayılı Hafta Tatili Kanunu ile olmuştur. Bu yasa ile çalışanlara haftada 1 gün dinlenme hakkı tanınmıştır. Daha sonra ise 1935 yılında milli bayram ve genel tatil günleri hakkındaki Kanun da yürürlüğe girmiştir. 1926 yılında 818 sayılı Borçlar Kanunu, iş kazası ve meslek hastalıkları ile ilgili hükümler getirmiştir. 1930 yılında çıkarılan Belediyeler Kanunu ve 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanını denetim konusunda hükümler içermektedir[19].

1936 yılında çıkarılan 3008 sayılı İş Kanunu ile beraber Türkiye’de ilk kez işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda ayrıntılı düzenlemeye gidilmiştir[20]. 1945 yılında 4792 sayılı İşçi Sigortaları Kurumu Yasasının yürürlüğe girmesi ve 1946 yılında Çalışma Bakanlığının kurulması iş güvenliği ve iş sağlığı konusunda önemli bir aşamadır. 3008 sayılı İş Kanunu, 1967 yılında 931 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırılmış, bunun yerine ise 1971 tarihinde 1475 sayılı İş Kanunu gelmiştir. Bu kanun uzun bir süre yürürlükte kaldıktan sonra son olarak 2003 tarihinde 4857 sayılı İş Kanunu yürürlüğe girmiştir. İş sağlığı ve güvenliği konusundaki ilk özel yasa ise 2012 yılında yürürlüğe giren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu olmuştur[21].

B.     İş Sağlığı ve Güvenliği Kavramı

 Sağlık kişiden kişiye değişen göreceli bir kavramdır. Sağlık sadece hasta olmamak demek değildir. Sağlığın en kapsamlı tanımı Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yapılmıştır. Buna göre sağlık; bir insanın yalnızca bedenen değil, ruhsal ve sosyal yönden de tam bir iyilik halidir[22]. İş sağlığı kavramı ise, çalışan bir kişinin çalışma koşulları ile kullanılan araç ve gereçlerden doğabilecek tehlikelerden arınmış veya bu tehlikelerin asgari düzeye indirildiği bir iş çevresinde huzurlu bir biçimde yaşayabilmesini ifade eder. İş sağlığı açısından önemli olan yalnızca bedenin sağlıklı olması değildir. İşçinin ruh sağlığının korunması da iş sağlığı kavramı içerisinde değerlendirilir[23].

İş güvenliği ise, çalışma ortamında ve çalışıldığı sırada karşılaşılan tehlikelerin ortadan kaldırılması veya azaltılması konusunda işverene ve gerektiğinde işçiye getirilen yükümlülüklerin bir bütünüdür. İş güvenliği kavramı içerisine işin yapılmasından doğan tehlikelerin ortadan kaldırılması veya azaltılması ile ilgili işverene düşen yükümlülükler yanında, devletin bu hususta denetleme görevi de girmektedir[24].

İş sağlığı ve güvenliği kavramı, çalışanların sağlıklı ve güvenli çalışmalarını sağlamak üzere alınması gereken tedbirleri, iş yerlerinde işin yürütülmesi sırasında, çeşitli sebeplerden kaynaklanan, çalışanların sağlığına ve güvenliğine zarar verebilecek şartlardan korumak amacıyla yapılan sistemli ve bilimsel çalışmaların bütünüdür[25]. Buna göre iş sağlığı ve güvenliği tehlike henüz daha oluşmadan, oluşabilecek tehlikelerin ve risklerin öngörülmesi ve önlenmesi için çalışılmasını da kapsamaktadır.

C.    İş Sağlığı ve Güvenliğinin Amacı

İş sağlığı ve güvenliğinin başlıca üç temel amacı vardır. Bunlar işçileri korumak, üretim güvenliğini sağlamak ve işyeri güvenliğini sağlamaktır. Belirtilen amaçlar ancak bir bütün olarak sağlandığında hedefe ulaşılabilir.

1.      Çalışanları Koruma

İş sağlığı ve güvenliğinin amaçlarından ilki ve en önemlisi çalışanları korumaktır. Buna göre işyerlerinde işin yürütümü nedeniyle ortaya çıkabilecek risk ve tehlikeleri öncelikle ortadan kaldırmak veya olabildiğince azaltarak mesleki tehlike ve risklerin çalışanların sağlığına zarar vermesine engel olmak temel amaçtır[26]. İşçinin korunması diğer iki amacın gerçekleşmesi için de temel faktördür.

2.      Üretim Güvenliğini Korumak

Çalışanları koruyabilmek için güvenli koşullarda üretim yapılmasını sağlayabilmek gerekmektedir. Çalışanların iş sağlığı ve güvenliklerinin sağlandığı bir ortamda iş kazaları ve meslek hastalıkları ve buna bağlı olarak işgücü ve işgünü kayıplarında azalma meydana gelecek, iş verimi artacak ve üretim sürekliliği temin edilecektir. Üretim sürekliliğinin sağlanması ve iş veriminin artması ise ürün kalitesini ve buna bağlı olarak işletmenin rekabet etme gücünü yükseltecektir[27].

3.      İşyeri Güvenliğini Sağlamak

İşyerinde alınacak tedbirler ile iş kazalarında veya güvensiz ve sağlıksız çalışma ortamından dolayı doğabilecek makine arızaları, patlama olayları, yangın gibi işletmeyi tehlikeye düşürebilecek durumlar ortadan kaldırılacağından işletme güvenliği ve dolayısıyla iş ve işçi güvenliği sağlanmış olacaktır[28].

II.                ÇALIŞAN/İŞÇİ KAVRAMI

6331 sayılı İSGK m. 3/1-b çalışanı, ‘’Kendi özel kanunlarındaki statülerine bakılmaksızın kamu veya özel işyerlerinde istihdam edilen gerçek kişiyi ifade eder’’ şeklinde tanımlamıştır. Kanunun kapsamını oluşturan çalışan kavramının, çırak ve stajyerler dahil olmak üzere tüm bağımlı çalışanları kapsadığı görülmektedir. Buna göre sadece 4857 sayılı İş Kanununa tabi olan işçileri değil, Türk Borçlar Kanunu, Deniz İş Kanunu, Basın İş Kanunu tabi özel işyerleri ile kamu kurum ve kuruluşlarında anılan kanunlara tabi olarak istihdam edilen işçileri ve kamu idarelerinde görevli memurlar ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 4. maddesinde tanımlanan 4/B ve 4/C statüsünde çalışan personeli de kapsamaktadır[29].

Çalışma hayatında iş sağlığı ve güvenliğinin hakkıyla yerine getirilmesinde çalışanların yaşına uygun işlerde çalışmasını sağlama yükümlülüğü hem devlete hem de işverene getirilmiş ödevlerden biridir (An. m. 50, İşK. m. 71). İş Kanunu işçilerin yaşıyla ilgili ağır ve tehlikeli işler başta olmak üzere yer altı ve su altı işlerinde, gece çalışmalarında, sanayi işlerinde ve yıllık izin hakkında 18 yaşını doldurmamış genç işçiler için birçok koruyucu hüküm getirmiştir. Bu bağlamda 6331 sayılı İSGK m.3/1-e genç çalışanı yerinde olarak, ‘’on beş yaşını bitirmiş ancak on sekiz yaşını doldurmamış çalışanı ifade eder’’ şeklinde tanımlamıştır[30].

III.             İŞÇİNİN İŞ SAĞLIĞI ve GÜVENLİĞİNİ KORUMA ve KOLLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ

İş sağlığı ve güvenliğinin gerçek anlamda sağlanması çalışanların alınan önlemlere uymasından ve buna ilişkin eğitimlerden geçmesine bağlıdır. Özellikle ülkemizde meydana gelen iş kazası ve meslek hastalıklarının çoğu çalışanların iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin özen ve dikkat eksikliği ile eğitimsizliğinden kaynaklanmaktadır[31]. Bu nedenle çalışanlara iş sağlığı ve güvenliği alanında emirlere uyan pasif bir süje olarak değil aktif bir konumda oldukları bilinci yerleştirilmesi önem arz etmektedir[32].

6331 sayılı İSGK m.19/1 bu doğrultuda: ‘’Çalışanlar, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili aldıkları eğitim ve işverenin bu konudaki talimatları doğrultusunda, kendilerinin ve hareketlerinden veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşürmemekle yükümlüdür.’’ şeklinde düzenlenmiştir.

Bu düzenlemede bir çalışandan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uymada göstermesi ve beklenmesi gereken dikkat ve özen derecesi bu konuda aldığı eğitim ve ona işverenin bununla ilgili verdiği talimatla ölçülmektedir. O halde işverenin çalışanına mevzuata uygun eğitim vermesi ve bu konuda gerekli talimat ve uyarıları yapmış olması halinde, beklenmeyen hal ya da mücbir sebep dışında çalışanın ortaya koyacağı davranış onun sorumluluğunu da doğurmaktadır[33].

İş kazası geçiren ya da meslek hastalığına maruz kalan çalışana karşı işverenin sorumluluğuna ilişkin tazminat hesap edilirken çalışanın kusuru müterafik kusur olarak indirim sebebidir[34]. Ayrıca TBK m. 400 gereği çalışanın iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uymayarak özen borcuna aykırı davranması nedeniyle işverene zarar vermesi halinde sözleşmeye aykırılığa dayanan tazminat sorumlusu olması mümkündür[35].

A.    6331 Sayılı İSGK’na Göre Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Yükümlülükleri

1.      İş Sağlığı ve Güvenliği Önlemlerine Uyma Yükümlülüğü

İşverenin iş sağlığı ve güvenliği kurallarını eksiksiz yerine getirmiş olması, çalışanların alınan önlemlere uymamaları halinde hiçbir anlam ifade etmez. Çalışanlar üzerlerine düşen yükümlülükleri tam olarak yerine getirmeleri halinde, iş kazaları ve meslek hastalıklarının önüne geçilebilir[36].

Çalışanların temel yükümlülüğü, işyerindeki sağlık ve güvenlik kurallarına uymaktır. Bunun gereği olarak da İSGK m. 19/1: ‘’Çalışanlar, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili aldıkları eğitim ve işverenin bu konudaki talimatları doğrultusunda, kendilerinin ve hareketlerinden veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşürmemekle yükümlüdür.’’ demektedir. Kanunun 19/2 maddesi ve İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliğinin 8/3 maddesi çalışanların yükümlülüklerini düzenlemiştir. Belirtilen hükümlere göre çalışan;

Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yükümlülükleri, işverenin sorumluluklarını etkilemez (İSGK m. 4/3). Çalışanların İSGK ve buna bağlı olarak çıkarılan yönetmeliklerdeki yükümlülüklerini yerine getirmemiş olması bir iş kazası ya da meslek hastalığı meydana gelmesi halinde kusur oranlarının tespitinde dikkate alınır[37]. İşçinin, bu yükümlülüğün ihlali için iş güvenliğini tehlikeye düşürmesi yeterli olup, tehlikeli davranışın iş kazasına veya maddi zarara yol açması şart değildir[38].

İşçiye kişisel koruyucu donanımları temin etmek işverenin yükümlülüğüdür. İşverenin bu yükümlülüğünün ihlali, meydana gelecek bir iş kazasında kusur tespiti yapılırken dikkate alınacaktır[39]. Çalışanlara verilen kişisel koruyucu donanımların işin niteliğine uygun olarak seçilmesi de işverenin sorumluluğundadır[40]. İşveren sadece kişisel koruyucu donanımları temin ettiğini kanıtlayarak sorumluluktan kurtulamaz. İşveren bu donanımların işçi tarafından fiilen kullanılmasını sağlamak, işçiye bu konuda gerekli ikazları yapmakla da yükümlü bulunmaktadır[41].

Çalışanların yükümlülüklerinin ve sorumluluklarının ön koşulu; işveren tarafından kendilerine eğitim verilmiş ve yapılacak olanların talimatlandırılmış olmasıdır. Eğer ki verilen herhangi bir eğitim veya talimat yok veya gerçekte eğitim verilmediği halde verilmiş gibi bir belge düzenlenmiş ise çalışanların yükümlülüklerinden söz edilemeyecektir. Zaten m. 19/2 hükmünün ‘’çalışanların, işveren tarafından verilen eğitim ve talimatlar doğrultusunda yükümlülükleri şunlardır:’’ şeklindeki başlangıç ifadesi de buna işaret etmektedir[42].

2.      İşverene Tehlikeyi Bildirme Yükümlülüğü

6331 sayılı Kanunun 19/2-c maddesine göre çalışanlar, ‘’ İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tesis ve binalarda sağlık ve güvenlik yönünden ciddi ve yakın bir tehlike ile karşılaştıklarında ve koruma tedbirlerinde bir eksiklik gördüklerinde, işverene veya çalışan temsilcisine derhal haber vermek.’’ ile yükümlüdürler. Bu aynı zamanda çalışanların işverene karşı sadakat borcunun da gereğidir[43]. Kanunun bu hükmünün uygulanması için çalışanın bunu gerçekleştirebileceği demokratik ve şeffaf bir ortamın işyerinde sağlanması gerekmektedir. Çalışanın görüşlerinin alınması ve katılımının sağlanması esasen Kanunun somut yükümlülükleri arasındadır (m.18). Çalışanın hiçbir endişe duymadan işyerindeki bir tehlikeyi işverene bildiremediği bir ortamda çalışanın bu yükümlülüğü yerine getirmesi güçtür[44].

3.      İşbirliği Yapma Yükümlülüğü

6331 sayılı Kanun çalışanlara iş sağlığı ve güvenliğini ilgilendiren konularda ilgililerle işbirliği içerisinde olma yükümlülüğü öngörmüştür. Kanunun 19/2-ç maddesi ve İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliğinin 8/2-b,d maddesine göre çalışan,

İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulları Yönetmeliğinin 12/2 maddesine göre de iş yerinde iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin belirlenmesi, uygulanması ve alınan tedbirlere uyulması hususunda çalışanlar iş sağlığı ve güvenliği kurulları ile işbirliği yaparlar. Çalışanların kurulla işbirliği yapmaları ile ifade edilmek istenilen öncelikle çalışanların alınacak önlemlere uymalarıdır[45].

4.      Bağımlılık Yapan Madde Kullanmama Yükümlülüğü

Alkol ve uyuşturucu etkisi altında olunması durumunda iş kazası riskinin arttığı bilimsel bir gerçektir. Nitekim Almanya’da yapılan bir çalışmada bütün iş kazalarının %7 – 10’u alkolle ilişkili bulunmuştur. İngiltere ve Fransa’da işyerinde gerçekleşen kazalarda alkollü olma oranları sırasıyla %20 – 35 arasında olduğu, bunlarında %10’nun alkol bağımlısı olduğu saptanmıştır. Finlandiya’da yapılan bir çalışmada ise acil serviste tedavi edilen iş kazası olgularının %19’u alkolle ilişkili bulunmuştur. ABD’de özellikle işle ilgili trafik kazaları alkolle daha fazla ilişkili olduğu ve profesyonel şoförlerin %20 – 27 sıklıklarında iş kazası esnasında alkollü olduğu belirtilmiştir[46].

6331 sayılı Kanunun 28. maddesine göre;

Buna göre çalışanın işyerine alkol almış olarak gelmesi yasaklanmamıştır. Yasak olan çalışanın işyerine sarhoş olarak gelmesidir[47]. Örneğin, çok düşük düzeyde alkollü olan, ancak sarhoş olmayan bir çalışan Kanundaki yükümlülüğü ihlal etmiş olmaz. Ancak işyerinde sarhoş edecek düzeyde olmasa bile alkol kullanmak yasaktır. Bunun gibi, işyerinde uyuşturucu madde almış olarak gelmek veya bu maddeleri işyerinde kullanmak da yasak kapsamındadır[48].

Kanun yasağın sınırlarını işyeri olarak öngörmüştür. Bu nedenle, sadece işin görüldüğü yerde değil, işyerine bağlı yerler, eklentiler ve araçlarda da alkol ve uyuşturucu madde kullanma yasağı söz konusu olacaktır[49]. İşveren işyeri eklentilerinden sayılan kısımlarda, ne gibi hallerde, hangi zamanda ve hangi koşullarda alkollü içki içilebileceğini belirleme yetkisine sahiptir (İSGK m. 28/2)[50].

Kanunda alkol kullanma yasağının bazı istisnalarına da yer verilmiştir. Buna göre aşağıdaki çalışanlar için alkollü içki kullanma yasağı uygulanmaz;

IV.             ÇALIŞANLARIN YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ İHLALİ ve SONUÇLARI

A.    Tazminat Ödeme

Çalışan, işveren tarafından alınan her türlü önleme ve işverenin bu doğrultuda vereceği talimatlara uymak zorundadır. Çalışanın işini görürken iş güvenliği önlemlerine uymaması hem özen hem de talimatlara uyma (itaat) borcuna aykırılık teşkil eder[51]. İşçi işini özenle yapmak zorundadır (TBK m. 396/1). İşçi, sadece üstlendiği işin görülmesinde değil bunun yanında işverene ait makineleri, araç ve gereçleri, teknik sistemleri, tesisleri ve taşıtları usulüne uygun olarak kullanmakla ve bunlarla birlikte işin görülmesi için kendisine teslim edilmiş olan malzemeye özen göstermekle yükümlüdür[52].

İşçi, işini özenle yerine getirmezse; işverene kusuruyla verdiği her türlü zarardan sorumludur (TBK m. 400/1)[53]. İşçinin sorumluluğunun belirlenmesinde, işin tehlikeli olup olmaması, uzmanlığı ve eğitimi gerektirip gerektirmemesi ile işçinin işveren tarafından bilinen veya bilinmesi gereken yetenek ve nitelikleri göz önünde tutulur(TBK m. 400/2).

İşçiden tazminat isteyen işveren öncelikle işçinin zarar verici eylemini, ardından uğradığı zararı ispat etmesi gerekir. İşverenin ayrıca işçinin kusurunu ispat etmek zorunda değildir[54]. Çalışanın sorumluluğu için kusurlu davranış ile zarar arasında uygun nedenselli bağı bulunmalıdır. Zararın ortaya çıkmasında işveren ve işçinin ortak kusurları varsa, işçinin sorumluluğu onun kusuru oranında söz konusu olur[55].

İşçinin iş sağlığı ve güvenliği yükümlülüklerine aykırı hareketi sonucunda işveren dışında işyerinde çalışan işçiler de zarar görmüş olabilir. Bu halde zarar gören ile zarar veren arasında bir sözleşmesel ilişki yoktur. Bu durumda zarar gören işçi haksız fiil hükümlerine göre tazminat talebinde bulunabilecektir[56].

B.     İşverenin Disiplin Cezası Verme Hakkı

İşveren iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uymayan işçiye disiplin cezası verebilir. İş Kanununda ve İSGK’da işverenin disiplin cezası verme yetkisine ilişkin doğrudan bir düzenleme bulunmamaktadır. İşverenin disiplin cezası vermesine ilişkin düzenlemeler toplu iş sözleşmeleri ya da işyeri iç yönetmelikleri ile yapılmaktadır[57].

TBK m. 399’a göre: ‘’İşveren, işin görülmesi ve işçilerin işyerindeki davranışlarıyla ilgili genel düzenlemeler yapabilir ve onlara özel talimat verebilir. İşçiler, bunlara dürüstlük kurallarının gerektirdiği ölçüde uymak zorundadırlar.’’ Disiplin suç ve cezalarına ilişkin düzenlemeler de hükümde belirtilen genel düzenlemeler arasında yer alır.

            İşçiye verilecek disiplin cezaları uyarı, kınama, ücret kesintisi, işin ve işyerinin değiştirilmesi, geçici işten uzaklaştırma, işten çıkarma şeklinde belirlenebilir. İşçiye verilecek disiplin cezası, disiplin suçunda işçinin kusuru ve suçun tekrarına göre değişir. İşçinin savunması alınmadan ve savunma için kendisine uygun bir süre verilmeden karara bağlanan disiplin cezası hukuka uygun değildir. İşçi hakkında disiplin cezası verilebilmesi için, işçinin gerçekleştirdiği eylemde kusurunun bulunması gerekir[58].

C.    İşverenin İş Sözleşmesini Fesih Hakkı

İşçinin iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin önlemlere uymaması, bu doğrultudaki talimatlara aykırı hareket etmesi ya da iş güvenliğine ilişkin düzenlemeleri ihlal etmesi halinde, işveren, işçinin iş sözleşmesini haklı nedenle feshedebilir[59].

İş Kanunun 25. Maddesinde yer alan;

hükümleri işverene iş sözleşmesini bildirimsiz fesih hakkı vermektedir.

            İşçinin kusurlu bir davranışla işin güvenliğini tehlikeye düşürmüş olması yeterlidir, ayrıca bir zararın ortaya çıkmış olması gerekli değildir. İşçinin kusurunun ağırlığının da önemi yoktur[60]. İşin güvenliğinin tehlikeye düştüğü bir olayda işçinin kusuru yoksa işverenin fesih hakkı doğmaz[61].

            İşin kendi isteği veya savsaması yüzünden işyerinin malı olan veya malı olmayıp da eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya başka eşya ve maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede hasara ve kayba uğratması işveren açısından haklı fesih sebebidir. Zararın işçinin kusur ile verilmiş olması gerekmektedir. Zarar verilen malların işverenin malı olması zorunlu değildir[62].

            İşçi davranışı ile iş güvenliğini tehlikeye düşürmemiş veya işverene bir zarar vermemiş bile olsa, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmemekte ısrar etmesi bir fesih sebebidir. Ancak hükümde açıkça belirtildiği gibi işverenin fesih hakkının doğması için işçiye görevlerini yerine getirmesi hususu hatırlatılmış olmalıdır. Ayrıca işçinin yerine getirmediği husus onun görevleri arasında olmalıdır[63].

            İş sözleşmesini yukarıda belirtilen nedenlerden birisine dayanarak fesheden işveren dayandığı haklı neden teşkil eden olayı ispatlamakla yükümlüdür. İş güvenliğini tehlikeye düşürecek ağırlıkta olmamakla birlikte, işçilerin iş sağlığı ve güvenliği kurallarını ihlal etmeleri halinde sözleşmeleri geçerli nedenle feshedilebilir[64].


[1]     BALKIR, Zehra Gönül, İş Sağlığı ve Güvenliğinin Korunması: İşverenin İş Sağlığı ve Güvenliği Organizasyonu, Sosyal Güvenlik Dergisi, 2012/1, s. 58; SARIBAY ÖZTÜRK, Gizem, İş Sağlığı ve Güvenlği Yükümlülüklerinin Yerine Getirilmemesinin Hukuki, İdari ve Cezai Sonuçları, Beta Yayınları, İstanbul 2015, s. 5; SÜMER, Haluk Hadi, İş Sağlığı ve Güvenliği Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Konya 2019, s. 12.

[2]     ŞEN, Murat, ;İş Sağlığı ve Güvenliği Kavramı, Tarihsel Gelişimi ve Dayanakları, MÜHFD, 2015/1, Kayseri 2015, s. 121.

[3]     ‘’ Bir müteahhidin sağlam yapmadığı bir binanın çökmesi sonucunda, eğer bina sahibi hayatını kaybederse, müteahhit ölüm cezasına çarptırılır(m.229). Eğer bina sahibinin oğlu hayatını kaybetmişse müteahhidin oğlu ölüm cezasına çarptırılır(m.230). Eğer bina sahibinin kölesi hayatını kaybetmişse müteahhit aynı değerde bir köleyi bina sahibe verir(m.231). Eğer bina sahibinin malları hasar görmüşse, müteahhit binayı yeniden yapacağı gibi, bina sahibinin tüm zararını karşılayacaktır(m.232). Bir binanın inşaat kurallarına uyulmadan yapılan bir duvarı yıkılırsa, müteahhit tüm masrafları kendisine ait olmak üzere o duvarı sağlamlaştırmak zorundadır(m.233).’’ NARTER, Sami, İş Sağlığı ve Güvenliği Hukukunda İdari, Cezai ve Hukuki Sorumluluk, Adalet Yayınevi, Ankara 2018, s. 83; KILKIŞ, İlknur, İş Sağlığı ve Güvenliği, 2. Bası, Dora Yayıncılık, Bursa 2016, s. 30; ŞEN, s. 121; SÜMER, s. 12.

[4]     ŞEN, s. 122.

[5]     AKPINAR, Teoman, İş Sağlığı ve Güvenliği Hukuku, Ekin Yayınevi, Bursa 2018, s. 16; ÇETİNDAĞ, Şerif, İş Sağlığı ve Güvenliği Hukukunun Tarihsel Gelişimi ve Mevzuattaki Güncel Durum, Toprak İşveren Dergisi, Haziran 2010, S. 86, s. 26; ŞEN, s. 122.

[6]     ŞEN, s. 122 – 123; SÜMER, s. 13

[7]     AKPINAR, s. 16; ÇETİNDAĞ, s. 26; NARTER, s. 84.

[8]     SÜMER, s. 13; ÇETİNDAĞ, s. 26; AKPINAR, s. 16; NARTER; s. 84.

[9]     KILKIŞ, s. 31; BAYBORA, Dilek, İş Sağlığı ve Güvenliğine Genel Bakış (Ünite 1), İş Sağlığı ve Güvenliği, Ed. Dilek Baybora, Eskişehir 2012, s. 5.

[10]    BAYBORA, s. 5.

[11]    SÜMER, s. 14.

[12]    BAYBORA, s. 6; KILKIŞ, s. 46; UZUN, Hasan, Dünyada ve Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği Kavramının Tarihsel Gelişimi, İş Sağlığı ve Güvenliği, Ed. Gökçe Cerev/Yakup Köseoğlu, Bursa 2018, s. 35.

[13]    SÜMER, s. 15.

[14]    YENİHAN, Bora/YILMAZ, Tuncay, Kavramsal Boyutuyla İş Sağlığı ve Güvenliği, İş Sağlığı ve Güvenliği, Ed. Gökçe Cerev/Yakup Köseoğlu, Bursa 2018, s. 17.

[15]    SÜZEK, Sarper, İş Güvenliği Hukuku, Savaş Yayınları, Ankara 1985, s. 67; AYDINLI, İbrahim, İş Sağlığı ve Güvenliğinden Doğan Hukuki ve Cezai Sorumluluk: (Yargı Kararları ve İlgili Mevzuat), Seçkin Yayıncılık, Ankara 2015, s. 37.

[16]    SÜZEK, İş Güvenliği, s. 67 – 68; TURAN, Kamil, İş Hukukunun Genel Esasları, Ankara, 1990, s. 145; AYDINLI, s. 37; NARTER, s. 85; AKPINAR, s. 20 – 21; SÜMER, s. 15 – 16.

[17]    BAYBORA, s. 7; KILKIŞ, s. 46; AYDINLI, s. 38; SÜMER, s. 16

[18]    SÜMER, s. 16; YENİHAN/YILMAZ, s. 17; AKPINAR, s. 22 – 23; AYDINLI, s. 38; NARTER, s. 86.

[19]    NARTER, s. 86; AYDINLI, s. 38; AKPINAR, s. 23; SÜMER, s. 17; YENİHAN/YILMAZ, s. 17 – 18.

[20]    BAYBORA, s. 8; AYDINLI, s. 39; KILKIŞ, s. 48.

[21]    SÜMER, s. 18; NARTER, s. 86 – 87; AKPINAR, s. 24; YENİHAN/YILMAZ, s. 18; ÇETİNDAĞ, s. 27.

[22]    GÜNDÜZ, Selim, İş Sağlığı ve Güvenliği Açısından İşçilerin Sorumlulukları ve Hakları, Fırat Üniversitesi Doğu Araştırmaları Dergisi, C. 3, S. 2, s. 124 – 125; DEMİRCİOĞLU, Murat, Karşılaştırmalı Hukukta ve Türkiye’de İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği, İş Hukuku ve İktisat Dergisi, C. 44, S. 2, Kamu-İş Yayını, Haziran 1997, s. 193; SÜMER, s. 3.

[23]    AYDINLI, s.40; NARTER, s. 56; AKPINAR, s. 2; YENİHAN/YILMAZ, s. 9; GÜNDÜZ, s. 125; ŞEN, s. 128.

[24]    AYDINLI, s. 41; YENİHAN/YILMAZ, s. 10 – 12; AKPINAR, s. 2; GÜNDÜZ, s. 125; SÜZEK, İş Güvenliği,s. 8; SÜMER, s. 5.

[25]    YENİHAN/YILMAZ, s. 12 – 13; NARTER, s. 72; ŞEN, s. 128; SÜMER, s. 5 – 7.

[26]    BAYBORA, s. 10; SÜMER, s. 8;

[27]    SÜMER, s. 8; BAYBORA, s. 10; NARTER, s. 58; EKİN, Ali, İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin Yükümlülüklere Uymamanın Sonuçları (İşveren Açısından), Yetkin Yayınları, Ankara 2010, s. 25.

[28]    NARTER, s. 59; SÜMER, s. 8 – 9; KILKIŞ, s. 8; BAYBORA, s. 10; EKİN, s. 25; Yargıtay da bir kararında iş sağlığı ve güvenliğinin amacını şu cümleler ile belirtmiştir:  ‘’Burada amaçlanan, yapılmakta olan iş sebebiyle işçinin vücut tamlığı ve yaşama hakkının önündeki tüm engellerin giderilmesidir.’’ Yargıtay 10. HD, K.T. 18.02.2014, 11147/3047.

[29]    AKPINAR, s. 240 – 241; DEMİRCİOĞLU, Murat/KAPLAN, Hasan Ali, 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası Çerçevesinde İşyerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Örgütlenmesi, Sicil Dergisi, S. 30, 2013/5, s. 7; ÖZDEMİR, Erdem, İş Sağlığı ve Güvenliği Hukuku, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2014, s. 106; CENTEL, Tankut, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun Uygulama Alanı ve Kapsamı, Prof. Dr. Nur Centel’e Armağan, MÜHFAD, C. 19, S. 2, Eylül 2013, s. 79 vd; SÜMER, s. 53 vd; AYDINLI, s. 90.

[30]    AYDINLI, s. 90 – 91;

[31]    SÜZEK, Sarper, İş Hukuku, Yenilenmiş 12. Baskı, Beta, İstanbul 2016, s. 962; ÖZDEMİR, s. 441; GÜNER, Recep, Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Yükümlülükleri, Terazi Hukuk Dergisi, C. 12, S. 131, Temmuz 2017, s. 73.

[32]    MOLLAMAHMUTOĞLU, Hamdi/ASTARLI, Muhittin/BAYSAL, Ulaş, İş Hukuku, 6. Bası, Ankara 2014, s. 1388; AYDINLI, s. 223.

[33]    AYDINLI, s. 224.

[34]    SÜZEK, İş Hukuku, s. 963; MOLLAMAHMUTOĞLU/ASTARLI/BAYSAL, s. 1389.

[35]    SÜZEK, İş Hukuku, s. 963; MOLLAMAHMUTOĞLU/ASTARLI/BAYSAL, s. 1389; SARIBAY ÖZTÜRK, s. 216.

[36]    SÜZEK, Sarper, İşçilerin İş Sağlığı ve Güvenliği Konusunda Hakları ve Yükümlülükleri, Legal İHSGHD, C. 2, S. 6, İstanbul 2005, s. 620; YILMAZ, Fatih, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununda İşveren ve Çalışanların Yükümlülükleri, Toprak İşveren, S. 97, Mart 2013, s. 19 – 20; SÜMER, s. 187.

[37]    SÜMER, s. 188 – 189; ÖZDEMİR, s. 435 – 436; ŞEKER, Melih, İş Sağlığı ve Güvenliği Hukukunda Çalışanların Yükümlülükleri ve Bu Yükümlülüklere Aykırı Davranışlarının Sonuçları, İstanbul Barosu Dergisi, C. 92, S. 5, 2018, s. 202 – 203. Yargıtay 10. HD, K.T. 09.06.2011, 1709/8498; Özellikle çalışanın araçla ilgili sertifika ve eğitime sahip olması, deneyim durumu kusurun belirlenmesinde dikkate alınacaktır. Yargıtay 9. CD, K.T. 16.06.2004, 3042/2944.

[38]    SÜZEK, İş Hukuku, s. 963 – 964; GÜNER, s. 74

[39]    Yargıtay 10. HD, K.T. 29.09.2003, 5697/6251.

[40]    Yargıtay 10. HD, K.T. 06.06.2011, 2399/8301.

[41]    ÖZDEMİR, s. 437 – 440; Yargıtay 10. HD, K.T. 14.10.1977, 1613/6398; YCGK, K.T. 13.04.2004, 2-57/92.

[42]    ÖZVERİ, Murat, İşçi Sağlığı, İş Güvenliği ve İş Cinayetleri, Birleşik Metal-İş Yayınları İstanbul 2015, s. 107 – 108; KUTSAL SAVAŞ, Burcu, Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Açısından Yükümlülükleri ile Bu Yükümlülüklere Aykırı Davranışlara Bağlanan Yaptırımlar, BÜHFD, C. 11, S. 143 – 144, İstanbul 2016, s. 103.

[43]    KUTSAL SAVAŞ, s. 105.

[44]    SÜMER, s. 189; ÖZDEMİR, s. 441; KUTSAL SAVAŞ, s. 106; ŞEKER, s. 203.

[45]    KILKIŞ, s. 157; SÜMER, s. 189 – 190; ÖZDEMİR, s. 442; GÜNER, s. 75; ŞEKER, s. 203 – 204; KUTSAL SAVAŞ, s. 108 – 109.

[46]    KIRAN, Sibel/KONUK, Numan/ATİK, Levent/ SALTIK, Banu/ŞAHİN, ZÜHTÜ/AYOĞLU, Ferruh Niyazi, İş Kazasına Bağlı Yaralanmalarda Alkol Kullanımı, Bağımlılık Dergisi, C. 7, S. 3, 2006, s. 126.

[47]    Yargıtay 9. HD, K.T. 08.12.2016, 1000/21771.

[48]    SÜMER, s. 190 – 191; ÖZDEMİR, s. 443.

[49]    ÖZDEMİR, s. 444.

[50]    SÜMER, s. 192.

[51]    MAKAS, Recep, Türk Borçlar Kanunu ve İş Kanununa Göre İşçinin Özen Borcu ve Borca Aykırılığın Hukuki Sonuçları, GÜHFD, C. 16, S. 4, Ankara 2012, s. 149.

[52]    SÜMER, s. 269; ÖZDEMİR, s. 453 – 454.

[53]    İREN, Ertan, İşçilerin İş Sağlığı ve Güvenliği Kurallarına Uyma Yükümlülüğü ve İhlali Halinde Karşılaşacakları Müeyyideler, Sicil İş Hukuku Dergisi, 2006/3, s. 95 vd.

[54]    ÖZDEMİR, s. 459; ŞEKER, s. 208.

[55]    SÜMER, s. 270; SÜZEK, İş Hukuku, s. 963.

[56]    AYDINLI, s. 311.

[57]    MOLLAMAHMUTOĞLU/ASTARLI/BAYSAL, s. 1389; AYDINLI, s. 228; SÜMER, s. 271.

[58]    SARIBAY ÖZTÜRK, s. 220; SÜMER, s. 272; KUTSAL SAVAŞ, s. 112.

[59]    İREN, s. 92.

[60]    SARIBAY ÖZTÜRK, s. 237.

[61]    SÜMER, s. 274 – 275; ÖZDEMİR, s. 463 – 465.

[62]    SÜMER, s. 276 – 277;

[63]    SARIBAY ÖZTÜRK, s. 245; AYDINLI, s. 274; SÜMER, s. 278.

[64]    SARIBAY ÖZTÜRK, s. 235; SÜZEK,  İş Hukuku, 963 – 964; SÜMER, s. 279.