GİRİŞ

Sözleşme öncesi gö­rüşme aşamasında taraflar birbirlerine, sözleşmenin kurulmasına etki edecek nitelikteki hususları bildirmesi gerekir (Ayiter, Kudret, Sigorta Ettirenin Mukavele Yapılırken Mevcut İhbar Mükellefiyeti, Ticaret ve Banka Hukuku Haftası 27 Nisan-3 Mayıs 1959, BTHAE, Ankara 1960, s. 217). Taraflardan birinin böyle bir bildirimi yapmaması diğer tarafın sözleşmeden do­ğan menfaatinin azalmasına veya yok olmasına yol açabilecektir. Çünkü taraflar, sözleşme görüşmelerinin baş­laması ile birbirlerinin ekonomik menfaatlerine etki edebilecek konuma gelirler. Doktrinde, bu tarz bildirimlerin yapılmamasında veya yapılmasında bir kusurun bulunması halleri için “culpa in contrahendo” (sözleşme görüşmelerindeki kusur – Verschulden bei Vertragsverhandlungen) tabiri kullanılmaktadır (Şenocak, Kemal, Sigorta Sözleşmesini Kurmaya Yönelik İcap Beyanının Kabulü veya Reddi Yönünde İrade Beyanı Açıklanmadan Önce Si­gortacının, İcaba Bağlılık Süresi İçerisinde Gerçekleşen Riziko’dan Dolayı Culpa In Contrahendo Sorumluluğu Söz Konusu Olabilir mi?, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XI, S. 1-2, Anka­ra 2007, s.299; Özdamar, Mehmet, Sigortacının Sözleşme Öncesi Aydınlatma Yükümlülüğü, Ankara 2010, s. 321; Gezder, Ümit, Türk/İsviçre Hukukunda Culpa In Contrahendo So­rumluluğu, İstanbul 2009, s. 10; Gürpınar, Damla, Sözleşme Dışı Yanlış Tavsiyede Bulunma, Öğüt Veya Bilgi Vermeden Doğan Hu­kukî Sorumluluk, İzmir, 2006, s.139; Hacıömeroğlu, A. Oğuzhan, Sigorta Sözleşmelerinin Kuruluş Safhasındaki Sigorta Ettirenin Beyan Yükümlülüğünün Culpa İn Contrahendo Sorumluluğu Açısından Değerlendirilmesi, Ticaret ve Fikri Mülkiyet Hukuku Dergisi, C. I, S. 2, Y. 2015, s. 50; Ayiter, s. 217).

Bu çalışmamızda, Türk Ticaret Kanunu’nun 1435 ilâ 1442’nci maddeleri “culpa in contra­hendo” sorumluluğu çerçevesinde değerlendirilecektir. Önce “culpa in contrahendo” sorumluluğun ne olduğu genel hatları ile açıklana­cak ve daha sonra ise, sigorta ettirenin sözleşmenin kuruluş safhasındaki beyan yükümlülüğünün muh­tevasının ve mahiyetinin ne olduğu ve özellikle ihlali hâlinde sigortacı lehine sigorta ettirenden tazminat talep etmek hakkını verip vermeyeceği meselesi üzerinde durulacaktır.

I.     SİGORTA ETTİRENİN BEYAN YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Sigorta ettiren ve sigortacı arasında geçerli olarak bir sigorta sözleşmesinin kurulması ile sigorta ettiren prim ödeme borcu altına girerken sigortacı ise rizikoyu taşıma borcunu üstlenmektedir. Sigorta sözleşmesi ile sigortacı bir ya da birden fazla menfaatini sigorta himayesi altına almaktadır. Söz konusu menfaat çoğu zaman sigorta ettirene ait olduğundan bu menfaate ilişkin gerekli bilgilerin sigorta ettiren tarafında sigortacıya verilmesi gerekir. Sigorta teminatı altına alınan menfaati sigortacının her durumda bizzat inceleyebilme imkânı olmadığından rizikolar hakkında bilgi sahibi olması da beklenemez (Ölmez Köroğlu, Belin, Sigorta Ettirenin Beyan Yükümlülüğü, Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. I, S. 2, Y. 2016, s. 266). Sigortacının rizikoları bilmesi prim dengesinin sağlanması ve sigortacılık faaliyetlerinin devamı açısından önem arz etmektedir. Riziko ile prim arasında sağlanmaya çalışılan bu hassas dengeye “primin rizikoya uygunluğu ilkesi” denilmektedir (Omağ, Merih Kemal, Türk Sigorta Hukukunda Rizikonun Ağırlaşması Sorunu, Ankara 1985, s. 14 – 15).

Sigortacının sigorta teminatı altına alınan menfaate ilişkin rizikolardan tam ve kesin olarak bilgi sahibi olabilmesi için kanun koyucu 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda beyan yükümlülüğünü sigorta ettiren için borç ve yükümlülük olarak düzenlemiştir. TTK’nın 1435 ve 1446’ncı maddeleri arasında düzenlenen yükümlülük tüm sigorta sözleşmesi boyunca sürmekte ve hatta riziko gerçekleştikten sonra da devam etmektedir.

TTK’da sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünü yerine getirmesi için herhangi bir şekil şartı öngörülmemiştir. Bu sebeple sigorta ettiren beyan yükümlülüğünü yerine getirirken herhangi bir şekle bağlı değildir (Bozer, Ali, Sigorta Hukuku Genel Hükümler – Bazı Sigorta Türleri, 2. Baskı, Ankara 2009, s. 91). Buna karşın sigorta genel şartlarında sigorta ettiren veya sigortalı tarafından yapılacak bildirimlerin noter ya da taahhütlü mektupla yapılması gerektiği düzenlenmiştir. Ancak Kanun ile düzenlenmeyen bir şekil şartının sigorta ettiren aleyhine genel şartlar ile getirilmesi beklenemez. Bu durum TTK m. 1452/3 maddesinde sigorta ettirenin beyan yükümlülüğüne ilişkin maddelerinin sigorta ettiren ve sigortalı aleyhine değiştirilemeyeceği, değiştirilmesi halinde Kanun hükümlerinin uygulanacağı emredici olarak ifade edilmiştir. Buna göre sigorta ettirenin sigortacıya sözlü olarak dahi beyanda bulunması beyan yükümlülüğünün yerine getirilmesi için yeterlidir (Köroğlu Ölmez, s. 267). Yeter ki sözlü olarak yapılan beyan ispat edilebilsin.

Sigorta hukukunda sigorta ettirenin beyan etmekle yükümlü olduğu hususlar sigorta sözleşmesinin kurulmasında, devamında ve sona ermesinde sigortacı için önem taşıyan hususlardır. Bu nedenle sigorta ettirenin yapacağı beyanların hukuki niteliği “bilgi açıklaması” niteliğinde bir hukuki fiildir (Eren, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Yetkin Yayınları, Ankara 2020, s. 133; Gülmez, Merve, Sigorta Sözleşmelerinde Sigorta Ettirenin Beyan Yükümlülüğü, Yüksek Lisans Tezi, Konya 2019, KTO Karatay Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 23). Bilgi açıklamaları hukukî bir sonuç doğurmak için yapılmamış olsa da hukuk düzeni bazı bilgi açıklamalarına önemli hukuki sonuçlar bağlamaktadır.

II.   CULPA İN CONTRAHENDO SORUMLULUĞU

A.   Genel Olarak

Türk Borçlar Kanunu ve mehazı İsviçre Borçlar Kanunu, sorumluluk hukukunu, “haksız fiil sorumluluğu” ve “sözleşme sorumluluğu” ayrımı ile ikili bir yapı halinde düzenlemişlerdir. Ticari hayat içerisinde, “ne tam anlamıyla hukuka aykırı kabul edilebilen ne de bir borca aykırılık teşkil eden”, fakat yine de başka bir kimseye zarar veren bazı davranışlarla karşılaşılmakta; hakkaniyet düşüncesi gereği, bu zararın zarar veren kimse tarafından karşılanmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

Bilindiği üzere sözleşmeler bir anda kurulup meydana gelen hukuki işlemler değildir. Sözleşmenin kurulması bir sürecin varlığını gerektirir. Sözleşme kurulmadan önce taraflar sözleşmenin muhtevası, şartları, içerdiği hak ve yükümlülükler üzerinde görüşmeler yaparlar. Bir sözleşme kurmak amacıyla görüşmelere başlayanlar arasında TMK m. 2’deki dürüstlük kuralından kaynaklanan bir güven ilişkisi doğar. Zira görüşmecilerden her biri veya onların yardımcıları karşı tarafın ve onun koruma alanındaki üçüncü kişilerin şahıs ve mal varlığı değerleri üzerinde etkili olabilecek bir konuma geçmişlerdir. Bu nedenle taraflar arası ilişki daha sıkılaşmış ve dolayısıyla birbirlerine doğru bilgi verme, bilinmesi gereken konularda açıklama yapma, karşı tarafı muhtemel bir takım zararlardan uzak tutma şeklinde ifade edilen bazı koruma yükümlülükleri ortaya çıkmıştır. Taraflar bu yükümlülüklere kusurlu bir şekilde aykırı davranırlar ve aralarındaki güven ilişkisini ihmal ederlerse bundan doğan zararlardan sorumlu olurlar (Arıkan, Mustafa, Culpa İn Contrahendo Sorumluluğu, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 17, S. 1, Y. 2009, s. 69 – 70; Baygın, Cem, Culpa in Contrahendo Sorumluluğu ve Amerikan Hukukundaki Uygulaması, AÜEHFD, C. IV, S. 1-2, Y. 2000, s. 345).

Sorumluluk olgusunu ortaya çıkaran olaylar genellikle haksız fiil, sözleşme ve sebepsiz zenginleşmedir. Fakat toplumsal yaşamın meydana getirdiği birtakım iktisadi, psikolojik olgular öyle birtakım sorunlar yaratmıştır ki, bunları sorumluluk olgusunu doğuran klasik olaylarla açıklama imkânı kalmamıştır. Doktrinde bu yeni gereksinimlere kayıtsız kalmayarak yeni isimler altında, özü ve biçimi farklı olan, yeni hukuki kurumlar oluşturmuştur. Culpa in contrahendo sorumluluğu da bu yeni kurumlardan birisidir (Arıkan, s. 71).

Sözleşmenin kurulmasından önceki kusurlu davranıştan kaynaklanan sorumluluk türüne culpa in contrahendo sorumluluğu adı verilmektedir. Culpa in contrahendo, sözleşmenin kurulmasından önceki safhada görüşenlerden birinin veya yardımcılarının, diğer görüşmeciye veya onun koruma alanında bulunan kişilere, aralarındaki dürüstlük kuralına dayalı olarak kurulmuş bulunan sözleşme benzeri güven ilişkisine aykırı davranarak vermiş olduğu zarardan sorumluluktur (Eren, s. 1254).

Culpa in contrahendo sorumluluğundan bahsedebilmek için geçerli olarak kurulmuş bir akdin varlığı şart olmadığı gibi geçerli olarak kurulmuş bir sözleşme sonrasında da sorumluluk devam etmektedir (Durak, Yasemin, Güven Sorumluluğu Ve Culpa İn Contrahendo, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 25, S. 1, Y. 2017, s. 260; Arıkan, s. 71).

Sözleşme görüşmeleri esnasında taraflar birbirlerini yanıltıcı nitelikteki davranışlardan kaçınmak zorunda oldukları gibi karşı tarafın bazı hususlarda yanıldığını anlayan taraf, culpa in contrahendo sorumluluğunun gereği olarak, onu uyarmakla da yükümlüdür (Arıkan, s. 77 – 78).

1994 yılında İsviçre Federal Mahkemesi’nce yapılan bir yargılamada hakim durumda bulunan şirketin logo, isim ve sloganlarının yavru şirket tarafından kullanılması yavru şirket ile sözleşme akdeden tarafların sözleşme kurma iradelerinde hakim şirketin güvencesinden istifade edeceği yönünde sözleşme görüşmeleri sırasında bir güven ilişkisi oluşturduğu kabul edilmiş ve culpa in contrahendo sorumluluğundan bahsedilerek hakim şirketin sorumluluğuna gidilmiştir (Kararın tamamı için bkz. Yılmaz, Asuman, İsviçre Federal Mahkemesi’nin Swissair Kararı, BATİDER, C. 25, S. 2, Y. 2009, s. 431 vd; Aker, Halit, Türk Şirketler Hukukunda Yeni Bir Kurum: “Hâkim Şirketin Güvenden Doğan Sorumluluğu” (TTK Tasarısı m. 209): İsviçre Federal Mahkemesi Kararları Işığında Bir Değerlendirme, AÜHFD, C. 57, S. 4, Y. 2008, s. 11 vd.). Söz konusu karar Türk hukukunda da yadsınamayacak bir etki bırakmış ve TTK m. 209’un mevzuata girmesine sebebiyet vermiştir.

Federal Mahkeme taraflar arasında doğrudan bir temas şartı aramamış, dolaylı teması da yeterli görmüştür ve güven olgusu reklam niteliğindeki beyanlarla yaratılmıştır. Haklı beklentiyi yaratacak davranışlarda bizzat bulunmamış; yavru şirketin bu yöndeki davranışlarına bu yönde müsaade etmiştir ve oluşturulan bu görünüşe inanan ve güvenen kimselerin haklı güvenlerinin korunacağı ve meydana gelen zararlardan da Swissair isimli hakim şirketi sorumlu tutmuştur (Görener, Aylin, Güven Sorumluluğu, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2019, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 62 – 63).

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01.12.2010 tarihinde verdiği kararında ise culpa in contrahendo kavramı “sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluğu genel bir ifadeyle belirtmek gerekirse, sözleşme görüşmeleri aşamasında taraflardan birinin diğerine veya onun koruması altında bulunan kişilere, aralarında dürüstlük kuralı (M.K. m. 2) gereğince ortaya çıkan güven ilişkisinin ihlali sonucu meydana gelen sorumluluk” olarak tanımlanmıştır (YHGK, K.T: 01.12.2010, 2010/13-593. Karar için bkz. Karakurt, Hakan, Culpa In Contrahendo, İstanbul Barosu Dergisi, C. 86, S. 4, Y. 2012, s. 222 – 223).

Kararın devamında ise kavramla ilgili olarak “Zira sözleşme görüşmelerine başlamasıyla birlikte taraflar arasında temeli dürüstlük kuralına dayanan bir güven ilişkisi meydana gelir ve bu ilişki koruma yükümlerini de içerir. Bundan dolayı sözleşme görüşmelerinde taraflardan her biri veya yardımcıları diğer tarafa veya onun himayesinde bulunan kişilerin şahıs ve mal varlıklarına zarar vermeyi engellemek için gerekli dikkat ve özeni göstermek ve koruma yükümlerine uymak zorundadırlar. Çünkü, koruma yükümleri, ifa menfaati dışında kalan diğer şahıs ve mal varlığı değerlerine zarar vermemeyi ihtiva eder. Sözleşme öncesi koruma yükümlerinin ihlali, sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluğa sebebiyet verir.” denilmiştir (YHGK, K.T: 01.12.2010, 2010/13-593. Karar için bkz. Karakurt, s. 223).

B.    Hukuki Niteliği

Culpa in contrahendo sorumluluğunun hu­kukî niteliği doktrinde tartışmalıdır. Tartışma, culpa in contrahendo sorumluluğuna ilişkin genel bir hüküm bulunmaması ve sorumluluk hâlinde zarar görenin zararlarının hangi hükümlere dayanılarak giderileceği noktasında çıkmaktadır. Doktrinde, söz konusu so­rumluluğun hukukî niteliği, haksız fiil sorumluluğu, sözleşme sorumluluğu ve kendine özgü sorumluluk görüşleri ile açıklanmaya çalışılmaktadır.

1.     Haksız Fiil Görüşü

Haksız fiil sorumluluğu görüşüne göre, “culpa in contrahendo” sorumluluğunun hukukî niteliği, henüz bir sözleşmenin meydana gelmemesi sebe­biyle haksız fiil sorumluluğudur. Buna göre, sözleş­me görüşmeleri safhasındaki olaylara sözleşme hü­kümlerini uygulamak, zaman bakımından sözleşme öncesi ve sözleşmenin devamı ayrımını ortadan kal­dırmaktadır. Oysaki, haksız fiil sorumluluğunun kabul edilmesi ile, henüz sözleşmenin kurulmadığı bir zamanda meydana gelen zararın kolaylıkla taz­mininin sağlanabileceği belirtilmektedir. Kısacası, bu görüş taraftarları (Kılıçoğlu, Ahmet, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 11. Baskı, An­kara, 2009, s. 59 vd.) “sözleşme olmadan sözleşme sorumluluğu uygulanamaz” ve “sözleşme yoksa haksız fiil sorumluluğu vardır” düşüncelerini ileri sürmektedirler. Ayrıca, “culpa in contrahendo” sorumluluğunun şartlarının haksız fiil sorumluluğu için gerekli olanlara benzemesi de, bu görüşü savu­nan taraflarca ortaya konulan diğer bir gerekçedir (Haksız fiil görüşü hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Özdamar, Mehmet, Sigortacının Sözleşme Ön­cesi Aydınlatma Yükümlülüğü, Ankara, 2010, s. 325 vd.; Demircioğlu, Huriye Reyhan, Güven Esası Uyarınca Sözleşme Görüşmelerindeki Kusurlu Dav­ranıştan Doğan Sorumluluk (Culpa In Contrahendo Sorumluluğu), Ankara, 2009, s. 90 vd.; Yalman, Süleyman, Türk-İsviçre Huku­kunda Sözleşme Görüşmelerinden Doğan Sorumluluk, Ankara, 2006, s. 70 vd.; Gezder, Ümit, Türk/İsviçre Hukukunda Culpa In Contrahendo Sorumluluğu, İstanbul, 2009, s. 73 vd.).

Haksız fiil görüşünün fazla savunulmamasının sebebi, onun zarar gören taraf bakımından meydana getirdiği olumsuz sonuçlarıdır. Kanaatimizce, za­manaşımı, ispat ve yardımcıların davranışlarından sorumluluk gibi konularda meydana gelen sonuç­lar, haksız fiil görüşünün savunulmasını zorlaştır­maktadır (Gezder, s. 75; Demircioğlu, s. 98 vd.; Özdamar, s. 326). Nitekim, zarar gören, tazminat talebini Borçlar Kanunu’nun 72’nci maddesi uyarınca iki yıl içinde ileri sürmelidir. Ayrıca zarar, görüşmecinin yardımcıları tarafından verilmiş ise, henüz sözleşme kurulmadığından, sorumluluk, Borçlar Kanunu’nun 66 ncı maddesi uyarınca gerçekleşir ve zarar veren, kurtuluş kanıtından yararlanabilir. Son olarak da, kusuru ispat yükü, zarar görene düşmektedir.

2.     Sözleşmeden Doğan Sorumluluk Görüşü

Sözleşme sorumluluğu görüşünü savunanlar, “culpa in contrahendo” sorumluluğunu sözleşme hükümlerine dayandırmaktadır. Bu görüşe göre, gö­rüşmelerin başlaması ile taraflar arasında sözleşme benzeri bir güven ilişkisi meydana gelir ve taraflara hedeflenen sözleşmeden bağımsız şekilde koruma mükellefiyetleri yükler. Bu yükümlülüklerin kusurlu bir fiil ve tutum ile ihlal edilmesi de, sözleşmenin ihlaline ilişkin bir sorumluluğu doğurur (Demircioğlu, s. 77 vd.; Yalman, s. 73 vd.; Gezder, s. 64 vd.).

Sözleşme görüşmelerinin başlaması ile taraflar arasında kurulan güven ilişkisi, özel nitelikli bir iliş­kidir. Bu ilişkiye, herkese karşı uygulanan haksız fiil hükümleri uygulanmamalıdır. Zira, haksız fiil hü­kümleri, hem geneldir ve hem de taraflar arasında önceden kurulan bir ilişkinin varlığını kabul etmez. Dolayısıyla, “culpa in contrahendo” sorumluluğuna kıyas yolu ile sözleşme hükümleri uygulanmalıdır (Özdamar, s. 326; Demircioğlu, s. 86 vd.; Yalman, s. 82 vd.; Gezder, s. 72).

Culpa in contrahendo” sorumluluğu çerçeve­sinde meydana gelen zararların sözleşme hüküm­lerine göre tazmin edilmesi, zarar göreni haksız fiil hükümlerine nazaran daha iyi korumaktadır. Nite­kim bu görüş çerçevesinde, zarar görenin tazmi­nat talebi on yıllık genel zamanaşımı süresine tâbi olmakta, ispat yükü zarar veren kişiye geçmekte ve yardımcı kişilerin davranışlarından sorumluluk hakkında Borçlar Kanunu’nun 116’ncı maddesinin uygulanması ile, kurtuluş kanıtı getirme imkânı or­tadan kaldırılmaktadır (Demircioğlu, s. 86 vd.; Yalman, s. 82 vd.; Gezder, s. 72; Özdamar, s. 327).

3.     Kendine Özgü Sorumluluk Görüşü

Doktrinde, “culpa in contrahendo” sorumlulu­ğuna, henüz sözleşmenin kurulmamış olmasından ve zarar verenin haksız fiil kapsamına girebilecek bir davranışının bulunmamasından dolayı, sözleşme ve haksız fiil hükümlerinin uygulanamayacağı ileri sü­rülerek, ortada kendine özgü bir sorumluluğun var olduğu savunulmuştur (Kırca, Çiğdem, Bilgi Vermeden Dolayı Üçüncü Kişiye Karşı Sorumluluk, BTHAE, Ankara, 2004, s. 143; Oğuztürk, Burcu Kalkan, Güven Sorumluluğu, İstanbul 2008, s. 106; Gezder, s. 78; Özdamar, s. 327).

Türk Hukukunda savunulan ve çok sayıda ta­raftarı bulunan diğer bir görüşe göre ise “culpa in contrahendo” sorumluluğu, taraflar arasındaki edim ilişkisinden bağımsız olarak sözleşme görüşmeleri ile kurulan ve tarafların birbirlerine karşı uymakla yükümlü bulundukları özel davranış yükümlülük­lerinin (edim yükümlülüklerinden bağımsız borç ilişkisinin) ihlalinden kaynaklanmaktadır. Bahsedi­len bağımsız borç ilişkisi, diğer edim yükümlülükle­rinden bağımsız olup, kaynağını Medenî Kanun’un 2’nci maddesindeki dürüstlük kuralından alır. Sözleşme görüşmeleri sırasındaki koruma da, hu­kukî yönden korunmaya değer bir amaca yönelmiş sosyal temas ile başlamaktadır. Taraflar arasındaki söz konusu bağımsız ilişki sonucunda her iki taraf, birbirlerine karşı kendi iradelerinden bağımsız ola­rak kanundan kaynaklanan güvene dayalı davranış (koruma) yükümlülüklerine uygun hareket etmek zorundadırlar. Bunların kusurlu fiil ve tutum ile ih­lali hâlinde de “culpa in contrahendo” sorumluluğu meydana gelir (Oğuztürk, s. 106 vd.; Kırca, s. 143 vd.; Demircioğlu, s. 161 vd.; Özdamar, s. 328-329).

Kanaatimizce de, sözleşme görüşmeleri sıra­sında taraflar arasında kendiliğinden meydana gelen güven ilişkisi, “culpa in contrahendo” sorumluluğu­nun temelini teşkil etmektedir. Zira, güven ilişki ile birlikte taraflar, birbirlerine karşı artık genel ve soyut değil de özel ve somut davranış yükümlülükleri (ay­dınlatma, bilgi verme, ihbar etme gibi yükümlülük­leri) altına girmektedirler. Söz konusu yükümlülük­lerin kusurlu bir şekilde ihlal edilmesi hâli, “culpa in contrahendo” sorumluluğunu doğurur. Taraflar arasında henüz bir sözleşme kurulmamış olmasına rağmen, güven sayesinde kaynağını Medenî Ka­nun’un 2’nci maddesinden alan bağımsız bir hukukî ilişki meydana gelir ve sorumluluk hakkında, kıyas yolu ile sözleşme hükümleri uygulanır (Demirci­oğlu, s. 161 vd.; Özdamar, s.329). Böylece taraflar, herkese karşı ileri sürülebilen genel kural­lardan başka, sadece sözleşme görüşmelerine özgü davranış yükümlülükleri altına girerler. Zarar gören de, hakkını artık sözleşme hükümleri kapsamında talep edebilir.

III. SİGORTA ETTİRENİN SÖZLEŞME ÖNCESİ BEYAN YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN İHLALİ HALİNDE CULPA İN CONTRAHENDO’DAN DOĞAN SORUMLULUĞU

A.   Genel Olarak

Türk Ticaret Kanunu, sözleşme öncesi beyan yükümlülüğünün ihlali halinde sigortacının sahip olduğu haklar yönünden ikili bir ayrıma giderek rizikonun gerçekleşmesinden önce öğrenilmesi halinde sigortacı sözleşmeden cayabilir ya da prim farkı isteyebilir (TTK m. 1439/1). Aynı hükmün ikinci fıkrasına göre sigortacı beyan yükümlülüğünün ihlalini riziko gerçekleştikten sonra öğrenmiş ise sigorta ettirenin kusurunun derecesine ve aradaki illiyet bağına göre sigorta bedelinden indirim, bedel ödeme borcunun tamamen ortadan kalkması ya da ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oran dikkate alınarak sigorta bedelinin ödenmesi söz konusu olacaktır (TTK m. 1439/2). Kanunda yazan bu yollarla sigortacının başkaca zararlarının giderilemediği durumlarda culpa in contrahendo’dan kaynaklanan bir tazminat hakkına başvurup başvuramayacağı önem arz etmektedir (Erbaş Açıkel, Aslıhan, Sigorta Ettirenin Sözleşme Öncesi Beyan Yükümlülüğünün İhlali Halinde Sigortacının Sahip Olduğu Haklarla İlgili Bazı Sorunlar, BATİDER, C. XXXV, S. 2, Y. 2019, s. 145).

B.    Beyan Yükümlülüğünün İhlali Halinde Sigortacının Culpa İn Contrahendo’dan Kaynaklı Tazminat Hakkının Olup Olmadığı

Kanun’da sözleşme öncesi beyan yükümlülüğünün ihlali halinde uygulanacak yaptırımlar ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Öğretide çoğunlukla TTK’da beyan yükümlülüğünün ihlali halinde uygulanacak yaptırımların özel olarak düzenlenmiş olması ve beyan yükümlülüğünün tazminat talebinin mümkün olmadığı bir külfet niteliği taşımasından dolayı culpa in contrahendo sebebi ile tazminat talep edilemeyeceği ileri sürülmektedir (Şeker Öğüz, Zehra, Türk Ticaret Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu Tasarısına Göre Sigorta Sözleşmelerinde Sözleşme Öncesi İhbar Görevi, İstanbul 2010, s. 48 – 49; Ünan, Samim, Kara Sigortalarında Sigorta Ettirenin Görevleriyle İlgili Bazı Sorunlar, SHD, S. 1, Y. 1998, s. 98 – 99; Bozer, Ali, Sigorta Hukuku (Sigorta Endüstri­si-Sigorta Hukukunun Genel Prensipleri (Taz­minat), Tazminat Sigortası ve Çeşitleri, BTHAE, Ankara 1965, s. 222; Öztan, Fırat, Sigorta Akdinin İnikadında İhbar Mükellefiyeti, BTHAE, Ankara, 1965, s. 129; Ayiter, s. 220; Kender, Rayegân, Türkiye’de Hususî Sigorta Hukuku, 9. Baskı, İstanbul 2008, s. 217). Karşı yönde ise sözleşme görüşmelerinin yapılıp da sözleşmenin akdedilmemesi halinde ve sözleşmenin akdedilmiş olmasına rağmen sigortacının cayma hakkını kullanması neticesinde ortaya çıkan zararların tazmin edilebileceği; ancak cayma hakkı kullanılmamış ise tazminat hakkının bulunmadığı yönündedir (Hacıömeroğlu, s. 67; Aydın, Sevgican, Sigorta Ettirenin Sözleşme Öncesi Beyan Yükümlülüğünün İhlali ve İhlal Halinde Sigortacının Hakları Özellikle Oranlama Sistemine Göre Tazminattan İndirim Hakkı, Ankara 2018, s. 263). Öğretide üçüncü bir görüş ise sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünün hukuki niteliğinin külfet olmadığı, bir çeşit yan yükümlülük olduğu şeklindedir. Kanundaki hükümler, riziko ile prim arasında olması gereken dengenin baştan kurulamaması nedeniyle doğan sonuçları ortadan kaldırmaya ve bu dengeyi kurmaya yarayacak veya telafi edecek mekanizmayı sağlamaya yöneliktir. Beyan yükümlülüğünün ihlali sonucunda riziko ve prim arasındaki denge dışında başkaca menfaatlerin de zarara uğraması mümkündür (Erbaş Açıkel, s. 161 – 162).

Kanımızca culpa in contrahendo sorumluluğu TTK’da özel olarak düzenlenmemiş olduğundan sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünü ihlali halinde TTK m. 1451/1 uyarınca TBK’nın genel hükümlerine gidilmesi gerekmektedir. Kanun koyucu, sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünü Kanunda özel olarak düzenlemiş olsa da bunun ihlali halinde meydana gelebilecek zararların nasıl giderileceğini ilişkin bir hüküm getirmemiştir. Bu sebeple sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünü ihlali halinde sigortacı tarafından cayma hakkı kullanılmamış ise menfi zararlarının hakkaniyet gereği tazmini gerekmektedir (Erbaş Açıkel, s. 162; Hacıömeroğlu, s. 66).

Av. Enes ALİŞ, LL.M.