Kamu hizmeti, siyasal organlar tarafından kamuya yararlı olarak kabul edilen, bir kamu kuruluşunun ya kendisi ya da yakın denetimi ve gözetimi altında özel kesim tarafından yürütülen faaliyetlerdir (Günday, Metin, İdare Hukuku, 10. Baskı, İmaj Yayınevi, Ankara 2013, s. 332). İdare, tekelinde olmayan bazı kamu hizmetlerinin ruhsat usulü ile vereceği bir izin çerçevesinde özel hukuk kişilerince görülmesini sağlayabilir. Sağlık hizmetleri de hiç şüphesiz bir kamu hizmeti olup ruhsat usulü ile idarenin sıkı denetim ve gözetimi altında özel hukuk kişilerince sağlanmaktadır. Kamu hizmetlerinin bedelsizliği ilkesi, ruhsat usulü ile sağlanan kamu hizmetlerini de kapsamaktadır. Hizmetten yararlananlardan alınacak olan ücret İdarenin koyduğu ilke ve esaslar dahilinde belirlenmektedir (Günday, s. 362).

Her ne kadar kamu hizmeti sağlasalar da özel hastaneler ticari işletmeler olup kârlılık esasına göre çalışmaktadırlar. Günümüzde pek çok özel hastane İdarenin belirlediği düzenlemeleri kanuna karşı hile yolu ile arkasından dolanarak hastalardan haksız ilave ücret alma yoluna gitmektedir.

Bazı kötü niyetli hastaneler, hastalardan ilave ücret talep edemeyeceği tedaviler için hastane girişinde hazır bekleyen ve anlaşmalı oldukları özel sigorta acentelerine hastaları zorla yönlendirerek tamamlayıcı sağlık sigortası yaptırtmaktadır. Hastalardan doğrudan ilave ücret alamayacak olan özel hastaneler, yapılan tamamlayıcı sağlık sigortası ile araya sigorta şirketlerini sokarak diğer bir ifadeyle kanuna karşı hile yaparak hastalardan ilave ücret tahsil etmektedir. Hastalar görünüşte tamamlayıcı sağlık sigortası yaptırarak yüksek bedelli primler ödemekte ve bu sigorta poliçesi kapsamında özel hastane de vermiş olduğu hizmetin bedeline ilave ücreti de ekleyerek faturalandırmakta ve sigorta şirketlerinden tahsil etmektedir.

Bir emredici hukuk kuralına aykırı bir fiile veya hukuki işleme uygulanacak yaptırımı bertaraf etmek için hukuken uygun görülen başka yollara başvurarak aynı sonuca ulaşmaya “kanuna karşı hile” denilmektedir (Oğuzman, Kemal/Barlas, Nami, Medeni Hukuk, 19. Baskı, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2013, s. 279). 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2/2 maddesi “Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz” şeklindeki düzenlemesi ile kanun koyucu, kanuna karşı hilenin yaptırımını, hile ile amaçlanan kanuni korumadan yoksun olmak olarak belirlemiştir. Diğer bir ifade ile kaçınılan hükmün yaptırımı ne ise kanuna karşı hile ile elde edilen sonuca da aynı yaptırım uygulanacaktır (Oğuzman/Barlas, s. 281).

Bir hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığı, her somut olayın kendi şartları göz önünde tutularak tayin edilebilir. Bir hakkın kötüye kullanıldığını kabul etmek için failin kusurlu olması ve özellikle zarar kastının bulunması zorunlu bir unsur değildir. Bir hakkın kullanılmasının açıkça adaletsizlik oluşturduğu, gerçek hakkın tanınması ve bireyin korunması için tüm hukuki yolların kapalı bulunduğu zorunluluk hallerinde, TMK’nun 2. maddesi uygulama alanı bulur ve olağanüstü bir imkân sağlar; haksızlığı düzeltici, yasadaki kuralları tamamlayıcı fonksiyonunu yerine getirir (25.1.1984 T. 1983/3 E., 1984/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı). Hakkın kötüye kullanıldığı savunma olarak ileriye sürülmüş olmasa dahi bu husus defi değil itiraz olarak kabul edildiğinden hakim, dava dosyasından anlaşılan böyle bir durumu resen göz önüne almak zorundadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.11.1964 gün 1964/2-953 E. ve 1964/640 K. sayılı ilamı ile 14.02.1951 tarih ve 1949/17 E, 1951/1 K. sayılı; 8.11.1991 tarih 1990/4 Esas, 1991/13 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları).

İdarenin kamu hizmetlerini düzenleyici ve denetleyici konumu karşısında hastanelerin hastalardan kanuna karşı hile ile para elde etmesi TBK m. 27 uyarınca hukuka aykırı olup iadesi gerekmektedir. TBK m. 77-82 maddelerin arasında tanzim olunan “Sebepsiz Zenginleşme” müessesesine göre hukuken geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir başkasının malvarlığından istifade ederek kendi malvarlığını arttıran kimse, elde ettiğini geri vermek zorundadır. TBK m. 77/2 bu yükümlülüğün özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğmuş olacağını ifade etmektedir.

Özel hastaneler 5510 sayılı Kanunun 73/2 maddesine göre SGK tarafından belirlenen bedellerin iki katına kadar ilave ücret alabilmektedir. Kanun koyucu tarafından özel hastanelerin hastalardan alabileceği ilave ücret miktar yönünden sınırlandırılmıştır. Ancak bunun dışında 24.03.2013 tarihli 28597 sayılı Resmi Gazete ile yayınlanarak yürürlüğe giren Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde “ilave ücret talep edilemeyecek kişiler” ve “ilave ücret talep edilemeyecek işlemler” sayılmış ve bu işlemlerin listesi de yayınlanmıştır.

Tebliğde sayılan ve istisnalardan birine giriyor olmanıza rağmen hastane tarafından doğrudan ilave ücret alınmışsa ya da tamamlayıcı sağlık sigortası yaptırılarak ilave ücret alınmışsa söz konusu ücretin iadesini miktara göre tüketici hakem heyetinden ya da tüketici mahkemesinden isteyebilirsiniz.

ÖRNEK KARAR
Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi’nin 10.10.2024 tarihli, 2024/851 E. 2024/1438 K. sayılı ilamı; “Davalı hastanenin 10.08.2021 yatış, 18.08.2021 çıkış tarihli epikriz raporuna göre, başlangıç tarihi 3 ay önce olan mide kanseri tanısı ile davacıların murisi …………….’in hastaneye yatırıldığı, davacıların murisinin kemoterapi aldığı, perinoteal implantları oludğu, taşlı yüzük kanser öyküsü olduğu, ameliyat edilerek total gastrektomi uugulandığı, ardından da omentum tümörü eksizyonu storedüktif cerrahi, omentektomi velenfodenektomi uygulandığının belirtildiği, davacıların murisi ……………’in pandemi nedeniyle devlet hastanelerinde hizmet alamadığından özel hastaneye müracaat ettiği, mide kanseri teşhisi ile ameliyat edildiği, bilirkişi raporu ile de belirlendiği üzere uygulanan tedavi ve ameliyat kodlarının SUY eki EK-2/G maddesinde yer alan ilave ücret alınamayacak işlemler arasında olmasına karşın, tamamlayıcı sağlık sigortası adı altında tahsil edilen 60.227,27 TL tutarlı ödemenin yersiz olduğu anlaşılmakla, Mahkemenin bu bedelin davalıdan tahsiline dair kararında bir isabetsizlik bulunmadığından davalının istinaf isteminin reddine ve davacının istinafına konu kötü niyet iddiasının ispatına yarar bilgi belge bulunmamakla yerel mahkemece verilen kararın yerinde olduğu anlaşılmıştır.”

Av. Enes ALİŞ, LL.M.